top of page

Bağış Yaparken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

  • Yazarın fotoğrafı: Alp
    Alp
  • 8 Eki
  • 6 dakikada okunur

Dünya’nın en yüksek etkili dernekleri, ortalama derneğe göre 100 kata kadar daha etkili olabiliyor. Yine de, bağış yapacağı yeri seçerken çok az kişi o kurumun maliyet etkinlik analizine, yani çözmeyi vaad ettiği problemi çözmekte ne kadar başarılı olduğuna dikkat ediyor. Peki bunun sebebi ne? Aynı bütçeyle yalnızca birkaç kişinin değil, yüzlerce kişinin hayatını değiştirme şansımız varken, bunu neden yapmıyoruz? 


Alışkanlıklarımızı ve kalabalığın yaptığını yapmaktan vazgeçmek zordur

Lucius Caviola, Stefan Schubert ve Joshua Greene’in “The Psychology of (In)effective Altruism adlı çalışması, bağış yaparken neden sıkça kötü seçimler yaptığımızı ve bu psikolojik tuzakların üstesinden nasıl gelebileceğimizi inceliyor. Bu yazıda, çalışmanın temel bulgularını ve bağışlarımızı değerlerimizle tutarlı hâle getirmenin stratejik yollarına değiniyoruz.


Hayırseverlik faaliyetlerinin etkisini anlamak son derece önemlidir


Bunu bir örnekle düşünelim: Diyelim ki 100.000 dolarlık bir piyango kazandınız ve kazancınızın yarısını anlamlı bir amaca bağışlamak istiyorsunuz. Büyükbabanız kısa süre önce görme yetisini kaybettiği için, başkalarının da aynı kaderi yaşamamasına yardımcı olabilecek bir hayır kurumuna bağış yapmaya özellikle motive hissediyorsunuz.

Bağış yapmak istediğiniz amacı ve miktarı belirlediniz. Geriye tek bir soru kaldı: Hangi hayır kurumunu seçmelisiniz?


İki seçeneğiniz olduğunu varsayalım:


  1. Düşük gelirli bir ülkede kronik göz hastalıkları için önleyici ameliyatlar sunan bir hayır kurumu.

  2. Yüksek gelirli bir ülkede yaşayan kör insanlar için rehber köpekler yetiştiren bir hayır kurumu.


Google’da kısa bir araştırma yaptıktan sonra şunları öğreniyorsunuz: Düşük gelirli bir ülkede trahom gibi bulaşıcı bir göz hastalığından bir kişinin kör olmasını önlemek sadece 100 dolara mal oluyor. Buna karşılık, yüksek gelirli bir ülkede bir rehber köpeğin yetiştirilmesi ve bir kör kişiye sağlanması yaklaşık 50.000 dolara mal oluyor.


Rakamlara bakıldığında seçim netleşiyor: 50.000 dolarlık bağışınızla, yüksek gelirli bir ülkede bir kişinin hayatını iyileştirebilirsiniz (ancak körlüğünü tedavi edemezsiniz), veya düşük gelirli ülkelerde 500 kişinin kör olmasını önleyebilirsiniz.


Çoğumuz tek bir kişinin yaşamını iyileştirmenin, aynı parayla 500 kişinin yaşamını iyileştirmek kadar değerli olmadığını düşünür. Ancak gerçek dünya verileri ilginç bir tabloyu ortaya koyuyor: Türkiye’de ve nispeten refah seviyesi yüksek diğer ülkelerdeki hayırsever bağışların büyük çoğunluğu, düşük gelirli ülkelerde faaliyet gösteren ve yüksek etki sağlayan hayır kurumlarına gitmiyor.


Oysa ki, bağış yaparken sadece miktarı değil, bağış yaptığınız hayır kurumunun ne kadar etkili olduğunu da dikkate almanın pratikte ne kadar fark yaratabileceğini gördük. 

Çünkü hayır kurumlarının etkisindeki farklar, bağış miktarındaki farklardan çok daha büyüktür. Tipik bir hayır kurumuna bağışınızı iki katına çıkarmak, etkinizi yalnızca iki kat artırır. Ama daha etkili bir hayır kurumunu desteklemek, etkinizi on, yüz, hatta bin kat artırabilir.

Etkinin Önündeki Engeller


Sınırlı kaynaklarımızı başkalarına yardım etmek için kullanmak istediğimizde, maliyet etkinliği kritik bir rol oynar. Bu kaynakları —zamanımızı, enerjimizi ve paramızı— en verimli şekilde kullanabilmek için, etkimizi engelleyen faktörleri anlamak ve eğer mümkünse önlemek büyük bir önem arz eder.


  • Motivasyonel engeller, ulaşmak istediğimiz hedeflere ulaşmamızı zorlaştıran psikolojik veya duygusal engellerdir.

  • Epistemik engeller ise bilgi eksiklikleri veya yanlış muhakemelerden kaynaklanır ve doğru karar vermemizi engeller.


Her iki engel türünü anlamak, kaynaklarımızı en yüksek etkiyi yaratacak şekilde yönlendirmemize yardımcı olur.


Bağış yaparken nelere dikkat etmeliyiz?

Motivasyonel Engeller


  1. Bağış yapmak öznel algılanıyor


Bağış yapmayı çoğumuz araba veya telefon almak gibi bir şey olarak düşünmüyoruz. Arabayı alırken fiyat/performansa bakıyoruz ama bağışta çoğu zaman “en iyisi neyse onu yapayım” diyoruz. Çünkü hayırseverlik, çoğu kişi için zorunlu değil ve doğru-yanlış net değil. Bu da maliyet etkinliğini düşünmeyi ikinci plana atıyor.

Bağış yapmanın öznel algılanması, etkili bağış yapmanın önündeki en büyük engellerden biri olabilir.
  1. Duygular kararımızı etkiliyor


Bağış yapacağımız yeri seçerken tercihlerimizi ne belirler? Araştırmalar, hayırsever davranışların genellikle kurbanlara duyulan empati ve başkalarına yardım etmekten elde edilen olumlu hisler gibi duygular tarafından etkilendiğini gösteriyor. Bu çok bariz bir insan doğası özelliği. Eylemimizin sonucunu görmek isteriz ve bundan etkileniriz. Etkilendikçe de bu eylemi sürdürmeye devam edebiliriz. 

Yardım etmek çoğu zaman duygularla yönlendiriliyor; bu da en etkili seçimi yapmamızı zorlaştırıyor.
Büyük değişimler, aklın bilgeliğiyle kalbin sesi birleştiğinde doğar
  1. Kişisel bağlantılar belirliyor


Kişisel olarak önem verdiğimiz şeylere bağış yapma olasılığımız daha yüksek. Mesela çoğumuz kanserle mücadele eden birini tanıyor ama sıtmadan dolayı yaşamını kaybedenleri tanımıyor ya da hiç görmüyoruz. Bu yüzden bizim için daha görünür olan ve bağ kurabildiğimiz hastalıklara ve yardıma muhtaç kişilere daha fazla bağış yapıyoruz. 

İnsanlar genellikle kendilerine yakın olan konulara bağış yapıyor, etkili olsa da olmasa da. Bu yüzden daha “akıllı” seçim yapmak kolay olmuyor.

4. Ahlaki çemberimizin içindekileri daha çok önemsiyoruz


Uzaklardaki insanlara ya da hayvanlara yardım edebilecek olsak da, genellikle yakınlarımıza öncelik veririz. Peki buradaki yakınlık neleri kapsıyor?


  • Coğrafi yakınlık: Mesafe çoğu zaman keyfi olsa da, insanlar yakındakilere daha çok yardım ediyor.

  • Biyolojik yakınlık: İnsan olmayan hayvanlar da acı çekebilir ama biz genellikle insanları öncelikli görüyoruz.

  • Zamansal yakınlık: Gelecek nesiller de önemli olsa da, bugün yaşayanlara daha fazla odaklanıyoruz.

Kısaca, insanlar kendilerini yakın hissettikleri kişilere yardım etmeye daha istekli oluyor. Örneğin, gelişmiş ülkelerdeki bağışçılar, uzak yoksul ülkelerdeki hayır kurumları çok daha etkili olsa bile genellikle yerel hayır kurumlarını tercih ediyor.

5. Sayıların büyüklüğünü algılayamıyoruz


İnsanlar, yardım ettikleri kişi sayısı arttıkça motivasyonlarını doğru orantılı olarak artırmakta zorlanır. Etkilediğimiz 10 kişi ile 10.000 kişinin önemi aslında aynı oranda artmalı, ama biz genellikle her ek hayatı daha az değerli görme eğilimindeyiz.


Örneğin bir araştırma, insanlar felaket niteliğindeki bir petrol sızıntısından 2.000, 20.000 ya da 200.000 kuşu kurtarmak için neredeyse aynı miktarda para harcamaya istekli olduklarını gösteriyor.


Kurtarılacak 100. hayat, ilk hayattan daha az değerli değil. Ama motivasyonumuz, etkilenen kişi sayısıyla doğru orantılı olarak artmıyor.


6. Bir sürü problem arasından önceliklendirme yapmak çok zor


Bağış yaparken aslında zor seçimler yapıyoruz. Bir kuruluşa verdiğimiz her lira, başka bir kuruluşa gitmeyen kaynak anlamına geliyor. Bu yüzden paramızın en çok faydayı nerede sağlayacağını düşünmek çok önemli.


Bu, bazı insanların diğerlerinden daha değerli olduğu anlamına gelmiyor. Sadece kaynaklarımız sınırlı ve elimizden gelen en fazla etkiyi yaratmaya çalışıyoruz. Ama çoğumuz bu tür karşılaştırmaları yapmak istemiyoruz, özellikle de hayatlar söz konusu olduğunda. Yine de bu seçimlerden kaçınmak, bağışlarımızı çok sayıda kuruluşa bölüştürmek, aslında daha az hayat kurtarmak anlamına gelebilir.

Bazı amaçları öncelikli kılmak, bazı insanları diğerlerinden daha önemli görmek gibi algılanabilir. Aslında mesele bu değil; mesele kaynaklarımız sınırlı olduğu için, bir tür hayırseverlik ‘triyajı’ yapmamız gerektiği.

7. İtibar kazanmanın önemi


Bağış yapmak, sadece yardım etmekle kalmaz; başkalarının gözünde iyi bir insan olarak görünmemizi de sağlayabilir. Ama bu noktada bağış yapacağımız yerin etkili olması genellikle ikinci planda kalır. Eğer amacımızın bir kısmı başkaları tarafından takdir edilmekse, en etkili seçeneklere değil, daha görünür veya daha duygusal etki uyandıran amaçlara yönelme ihtimalimiz artar.

Bugünkü sosyal normlarda, bağışçıların gerçekten etkili bağış yapmaları için güçlü bir “itibar ödülü” yok. Bu yüzden insanlar, çoğu zaman daha az etkili ama daha çok dikkat çeken seçenekleri tercih edebiliyor.

Bağış yaparken nelere dikkat etmeliyiz?

Epistemik Engeller


1. Giderlerin yüksek olması efsanesi


Birçok bağışçı, idari (genel gider) maliyetleri yüksek olan hayır kurumlarının mutlaka “kötü” olduğunu düşünür. Oysa durum her zaman böyle değildir. Evet, bazı kurumlar gerçekten kaynaklarını verimsiz kullanabilir. Ama yüksek idari maliyetler, otomatik olarak düşük etki anlamına gelmez. Hatta tam tersi, ek personel ve sağlam bir altyapı, çoğu zaman daha iyi sonuçların önünü açabilir. Bağışçılar genel giderlere gereğinden fazla odaklandığında, hayır kurumları daha etkili yatırımlar yapma imkânı bulamadan, sırf “iyi görünmek” için bu kalemleri kısmaya yönelir.


  1. Sayısal yetersizlik


Bağışların etkisini ölçmek çoğu zaman kolay değildir. Bunun için istatistik, ekonomi ve sayısal muhakeme gibi alanlarda belli bir anlayış gerekir ve bu beceriler herkesin sahip olduğu veya kolayca başka alanlardan aktarabildiği beceriler değildir.


Bir başka sorun ise “sözde etki” yanılgısıdır. Yani, sorun çok büyükse, küçük bir katkının neredeyse değersiz olduğu inancı. Örneğin, her yıl yüz binlerce insan sıtmadan ölürken, bazı bağışçılar tek bir kişiyi kurtarmanın bir anlamı olmadığını düşünebilir. Oysa gerçekte, her bir hayat kurtarmak olağanüstü bir değere sahiptir.

Bağışçılar çoğu zaman kurtarabilecekleri hayatların oranına değil, toplam sayıya bakarlar. Bu da onları, aslında son derece etkili olan büyük ölçekli çözümleri desteklemekten uzaklaştırabilir.
  1. Etki farkının küçümsenmesi


Çoğu insan, hayır kurumları arasındaki etki farkını ciddi şekilde hafife alır. Örneğin, bir ankette katılımcılar, en iyi yoksullukla mücadele kurumlarının sıradan kurumlara kıyasla sadece 1,5 kat daha etkili olduğunu düşünmüştür. Oysa uzmanlara göre, bu fark 100 kata kadar çıkabilir.


Bu noktada, aklınızda şöyle bir soru belirebilir: o hâlde, etkisiz hayır kurumları neden hâlâ varlığını sürdürüyor ve bu kadar bağış almaya devam ediyor? Bunun önemli bir nedeni, hayır kurumlarının sundukları hizmetin doğrudan bağışçılar tarafından “satın alınmaması”. Bir şirket kötü ürün çıkarırsa tüketiciler onu cezalandırır ve piyasadan siler. Ama bağışçılar, düşük etki yaratan hayır kurumlarını aynı şekilde “piyasadan çıkarmaz.” Bu yüzden birçok etkisiz kurum, hiçbir ciddi iyileştirme yapmadan yıllarca faaliyet göstermeye devam eder.

Türkiye’de maliyet etkinlik raporunu yayınlayan dernek bir elin parmaklarını geçmiyor. Dünya’da da bu durum çok farklı değil. Bu yüzden, çok daha fazla hayat kurtarabilecek veya acıyı azaltabilecek kurumlar hak ettikleri desteği görmüyor.
  1. En etkili hayır kurumları hakkında bilgi yetersizliği


Dünyaya en fazla faydayı nasıl sağlayabileceğimizi sorgulayan felsefi bir yaklaşım ve küresel bir topluluk olan Etkili İyilik hareketinde, hangi hayır kurumlarının gerçekten öne çıktığı konusunda aslında güçlü bir fikir birliği var. Ancak bu kurumlar, geleneksel ve herkesçe bilinen büyük kuruluşlar kadar fon bulamıyor. Bunun en temel nedeni, çoğu insanın bu son derece etkili kurumların varlığından haberdar olmaması. 


Genellikle insanlar, kendilerine daha “yakın” gelen hayır kurumlarının etkisini abartma eğiliminde oluyor — özellikle de yerel ya da duygusal açıdan daha çekici olanların. Bu durum ise en fazla etki yaratabilecek kurumların gözden kaçmasına yol açıyor. 

İnsanlar, genellikle kişisel olarak anlamlı buldukları kurumları olduğundan daha etkili sanmaya eğilimindeler.
Yeni nesil hayırseverlik: veriye ve bilime dayalı bağış

Sonuç


Hepimizin dünyada olumlu bir fark yaratma gücü var. Etkili bağışçılık, bu gücü gerçeğe dönüştürmenin en somut yollarından biri. Yalnızca bir bağış kararı, onlarca, yüzlerce hatta binlerce hayatın akışını değiştirebilir.


O halde bağış yaparken nelere dikkat etmeliyiz? İnsan psikolojisi. Bizi sık sık yanıltabiliyor. Yakın çevremize odaklanıyor, büyük sayıları küçümsüyor ya da kişisel bağlarımızı her şeyin önüne koyabiliyoruz. Bu çok insani; ama aynı zamanda değiştirebileceğimiz bir şey.


Bugün vereceğimiz kararlar, yarının dünyasını şekillendiriyor. Daha adil, daha mutlu ve daha umut dolu bir geleceğe katkı sunmak elimizde. Küçük bir tercih değişikliği bile, düşündüğümüzden çok daha büyük bir etki yaratabilir.


Küresel problemlerin çözümünde paydaş olalım.





Yorumlar


bottom of page